Pazar, Eylül 26, 2004

DOĞUM


Nihayet beklenen gün gelmişti. Sakin olmaya çalıştı. Büyütmeye ne gerek vardı. Doğanın kanunu böyle değilmiydi. İnsanlar da doğurarak çoğalıyorlardı. Dünyanın binbir yerinde bugün bir çok kadın bir bebek alacaktı kollarına. Hem de bir çoğu profesyonel yardım bile almadan başaracaktı bunu. Başından beri kararlıydı. Büyütmeyecekti bu olayı. Toplumdaki bir çok hemcinsi gibi Sosyal Sigorta Hastanelerinden birini seçmişti. Ama özel doktoru vardı, bu kadar ayrıcalığı hoş görmüştü kendine.
Onu getirip bıraktılar koğuşun kapısında, son bir gayretle belki de zaman vardır eve gidip orda biraz daha beklesem mi diye hemşireden sordu. Ama yok yok içerde beklemelisiniz diye onu koğuşa sokuverdiler, birden yapayanlız hissetti kendini. Tam o anda çevreyi saran bağırışları fark etti, bulunduğu yerden doğumhane görünüyordu.. İçerde 10 kadar kadın doğuruyordu işte. Inanamadı gözlerine. Bu kadarı olamazdı, doğumun eşiğinde bir insan bu manzarayı görüp te doğurabilmesinin mümkün olmadığını düşündü.
Okuldan kalma alışkanlığı ile bir sürü kitap okumuştu bu konu ile ilgili. Kitaplarda yazıldığına göre başlıyan sancılar korku sonucu kesilebilirdi. İşte girer girmez insanın gözüne çarpan bu sahne birebirdi böyle bir şey için. Derin bir nefes aldı ve moralini bozmamaya çalıştı. Cesaretini yitirmemeliydi.
Ona yol gösteren hemşire koğuşa girip boş olan yataklardan birini seçmesini söyledi ve gitmeye yeltendi..Zorlukla sorabildi aklına ilk gelen soruyu. Doğum anının geldiğini nasıl anlayıp bildirecekti onlara, çünkü doktor o zaman gelecekti yanına. Hemşire güldü ,biz senin halinden ve bağırışlarından anlarız dedi ve hızla kayboldu.
Kendine bir yatak seçmek için etrafına bakındı ve kendi kendine bağırıp çağıran bir sürü kadın o zaman gözüne ilişti.. Yaklaşık 50 kadar yatak vardı ve çoğu doluydu. Kadınların bir kısmı yatakta bağırıyordu, bir kısmı da sanki hapishane avlusundalarmış gibi hızlı hızlı volta atıyordu. Uzak bir köşe de nispeten daha sessiz bir bolgede bir yatak seçti kendine ve şoku atlatmaya çalıştı.
Kendini hazırladığı ortama hiç benzemiyordu burası. Evet fazla bir şey beklemiyordu ama bulunduğu durum inanılır gibi değildi. Şu anda kendisi de doğum yapacak olmasaydı, burada bir roman yazabilirim diye düşündü. Bağırışların çoğu küfürdü. Şimdiye kadar kadınların bu kadar çok küfür ettiğini duymamıştı. Dikkat edince küfürlerin bir kısmının hemşirelere daha çok ta kocalara olduğunu fark etti.
Az ötedeki başı bağlı kadına, şöyle bir baktığınızda ağzı var dili yok diye düşünebilirdiniz. Fakat sancısı geldiğinde avaz avaz kocasına ağzına geleni söylüyordu. Zaman zaman koğuşa girip çıkan hemşireler de bu küfür korosuna katılıyor ve kadınlara çocuk yapma eylemi hakkında hatırlatmalar yaparak şu andaki itirazlarının , kızgınlıklarının haksızlığını en açık ve kaba biçimi ile belirtiyorlardı.
Etrafı merakla ve dehşetle izlerken kendi durumunu nerdeyse unutmuştu. Gelen sancı kendine getirdi ve toparlanmasını sağladı. Şimdi önemli olan sağlıklı bir doğum yapmak diye tekrarladı kendi kendine ve ne yapması gerektiğini hatırlamaya çalıştı. Nefes alma tekniklerini , enerjisini nasıl harcamaması gerektiğini bir bir hatırladı. O sırada yanındaki yatağa bir kadın daha geldi. Onun da sancısı başlamıştı ve yerleşir yerleşmez hemen hızlı hızlı dolaşmaya başladı.
Hem oyalanmak hem de bildiklerini aktarması gerektiği dürtüsü ile kadınla konuşmaya başladı. Kadın da sancısız döneme geçtiği için biriyle konuşmaktan mutlu istekle sohbete katıldı. Önce neden dolaşmaması gerektiğini, enerjisinin doğum anında ne çok gerekeceğini anlattı. Sonra sırayla tüm bildiklerini. Kadın da onunla ilgilenilmesinden memnun hem dinliyor hem de tatbik ediyordu. Sancısı geldiğin de artık dolaşmak yerine nefes alma verme taktikleri ile acıyı azaltmaya çalışıyordu. Neden sonra kadının aklına kaçıncı doğumu olduğunu sormak geldi. Bu kadar anlatacak şeyi olan deneyimli olmalıydı ona göre. Utanarak ilk diyebildi ve kadına kaçıncı diye sordu, onun dördüncü doğumuydu.
Bu duruma kahkaha ile güldüler ama uzun sürmedi çünkü sancılar giderek sıklaşmış, ikisinin de ne sohbet edecek ne de düşünecek halleri kamamıştı. Gerçekten hemşireler bir şey söylemesine gerek kalmadan doğum anı geldiğinde onu alıp doğumhaneye götürdüler, bayılmadığı halde orada olup bitenleri pek hatırlamıyor, tek hatırladığı her şey olup bittikten sonra kızını kucağına aldığı o muhteşem an.

YASEMİN CİVELEKOĞLU