Çarşamba, Ocak 17, 2007

YAĞMURLU

Sonbaharın ilk günlerinde yağmur sesiyle uyandığım bir Pazar sabahıydı. Saat neredeyse on olmuştu. Önce güzel bir kahvaltı ardından bütün gün evde kalarak tembellik edecektim. Gazeteleri okuma ve birkaç telefon konuşmasıyla öğlen oluvermişti bile. Gözüm çalışma masasına takıldı. Dağınıklığı rahatsız edici boyuta ulaşmıştı. Kitapları yerlerine kaldırıp eski gazete ve kağıtları attıktan sonra sıra çekmecelere gelmişti. Çekmeceleri açtığımda bu temizlik işinin oldukça vakit alacağını anladım. Neredeyse her çekmece öylesine atılmış bir sürü fotoğrafla doluydu. Fotoğrafları toplayıp bir kenara ayırdım. Yağmur hala yağıyordu. Bol köpüklü bir kapuçino yapıp üzerime kalın bir şal alarak verandaya çıktım. Yağmur esintisiz ancak kuvvetle yağıyordu. dışarıda rahatça oturabilecektim. Bir yudum kapuçino ardından günün ilk sigarasını yaktım. Gözlerimi kapadım kendimi yağmurun sesine bıraktım. Huzurluydum. Gün istediğin dinginlikte gidiyordu. Bir süre hiçbir şey düşünmeden öylece oturdum. Birden aklıma fotoğraflar geldi. Onları masadan alarak dışarı çıktım ve bakmaya başladım. Fotoğrafların çoğu birkaç yıl önce yitirdiğimiz bir arkadaşla değişik yıllarda, değişik mekanlarda çekilmişti. Onları bir araya getirirken yaşadıklarımı anımsadım Yağmurun müziği şimdi oldukça hüzünlü geliyordu. Değişense, artık o fotoğraflara daha rahat bakabilmem ve o karelerin çekildiği günleri anımsayabilmemdi. Fotoğraflar beni hafta sonu göl kıyısındaki eve, iskeledeki günbatımı içkilerine, akşamları bahçede edilen danslara, güney kıyıları yada Karadeniz dağlarındaki gezilere taşıdı. Baktığım fotoğrafların onları bir araya getirdiğim günlerdeki kadar elimi yada içimi yakmadığını sadece onu özlediğimi fark ettim. Zaman acıyı alıyor yerine hüzün ve özlemi bırakıyordu. Derin bir soluk aldım. Artık içeri girip yarım bıraktığım işlere dönebilirdim. Dağılan fotoğrafları toplarken o an elimde olan fotoğraf kişileri ve fondaki görüntüsüyle beni başka bir anı yolculuğuna taşıdı. Fotoğrafta ortada bütün gençliği ve ışıltısıyla Seda, iki yanındaysa Handan ve ben duruyorduk. Fotoğraflar çekildikleri anın donmuş kareleridir. Genellikle gülümseyerek poz verilse ve o an mutlu bir görüntüye dönüştürülmek istense de bazılarında yaşamakta olduğunuz duygular olduğu gibi kareye yansır. Elimdeki fotoğraf bunun mükemmel bir örneğiydi. Anımsadım.
Hava alanındaydık Seda, o kısa ama oldukça yoğun ve ardında kökten değişiklikler bırakan hafta sonu ziyaretinden sonra Paris’e geri dönerken yanımızdan geçen birine çektirmişti. Tanımayanlar üçümüzü birlikte gördüklerinde çoğu kez Sedanın benim kızım olduğunu düşünürler Bu benzetmenin fiziksel bir benzerlikten çok ikimizde ortak olan bir armoniyi yansıttığını düşünmüşümdür. Oysa bu fotoğrafa bakan kim olursa olsun Seda’nın annesinin Handan olduğunu anlamamasına olanak yoktu. Seda ortamızdaydı mutluluğu ve gözlerindeki ışıltı onu olduğundan bile güzel gösteriyordu. Ben Seda’nın mutluluğunu paylaşır bir ifade ile objektife doğru gülüyordum. Handan ise biraz yandan Seda’ya doğru bakıyordu. Gözlerinde katıksız bir sevginin yumuşaklığı yüz hatlarında ise endişe ve üzüntünün oluşturduğu, gizleyemediği gergin bir ifade vardı. Kaç yıl önceydi ? Dört? Beş?

Havaların ısınmaya, günlerin uzamaya, doğanın canlanmaya başladığı bir dönemdi. Akşamüstü Ortaköy’de önce bir içki ardından balık yemeye karar verdiğimizden buluşma vaktine kadar odamda kalıp çalışacaktım. Günlük koşuşturmanın bittiği, telefonların artık çalmadığı, odaların ve koridorların sessizliğe gömüldüğü bu akşamüstü saatlerini severim. Yalnızlığın tadını çıkartmaya hazırlanırken bir yerlerde cep telefonumun çaldığını duydum. Cep telefonu ile ilişkim tüm arkadaşlarımca bilindiğinden önemli bir şey olmadıkça pek aranmam. Genellikle nereye bıraktığımı bile hatırlamadığımdan telefona ulaşmam hep uzun bir zaman alır. Neyse ki bunu bilenler yeterince çaldırmayı ihmal etmezler Epeyce çaldıktan sonra kapanmadan o kocaman çantamın içinde telefona ulaşabildim.
- Oh çok şükür! , Zeynep yine açmayacaksın sandım.
- Handan, sesin garip geliyor ne oldu?
- Seda’yı hava alanından alırmısın diye soracaktım.
- Seda mı geliyor? Harika ama neden? Hasta filan değil di mi?
- Sabah aradı. Ucuz bir bilet bulmuş Pazar öğlen dönecek
- Yani üç gün için onca yolu gelip gidecek mi? Pek mantıklı gelmedi doğrusu. Ne oldu ki ?
- Bilmiyorum bir şey söylemedi gelince anlatacakmış
- Yapma, eminim sormuşsundur
- Zeynep uzatma! Sedayı alabilir misin? Uçağı 19.40 da iniyor. Benim iptal edemediğim önemli bir toplantım var. Bu durumda akşamki buluşmaya da katılamayacağız. Seda indiğinde toplantıda olacağımdan telefonum kapalı olabilir.ama hiç değilse bana bir mesaj atsın.

- Tamamdır. Ben Sedayı karşılarım. Biz yeşilköyde ki balıkçı da oluruz. İşin bitince ara, nerede buluşacağımıza karar veririz.

Ortaköy buluşmasına gelemeyeceğimizi diğer arkadaşlara bildirip hava alanına doğru yola çıktım. Şansım varsa uçak inmeden orda olabilirdim. Handanın toplantı nedeniyle Seda’yı karşılayamaması biraz garip gelmişse de Seda’yı karşılamak, balık ve içki keyfini onunla yaşamak beklenmedik bir mutluluktu.
Düşündüğüm gibi arabaya bir park edip dış hatlar terminaline girdiğimde uçak ineli nerdeyse yarım saat olmuştu. Handan’ın karşılamaya benim geleceğimi Seda’ya haber verdiğinden emin olduğumdan gecikmemden dolayı pek fazla telaşlanmamıştım. Çıkış kapısına vardığımda, Sedanın çıkıp çıkmadığından emin olmak için cepten aramayı düşünüyordum ki, bir çığlık duydum
- Zeynooo, burada ne işin var?
- Seda bende seni aramaya hazırlanıyordum
- Annem nerde?
- Katılması gereken önemli bir toplantısı varmış. Benim geleceğimi sana söylemedi mi?
- Yooo, ama seni gördüğüme çok sevindim!
- Seda bu işte bir gariplik var. Toplantım var ben hava alanına gidemeyeceğim diye
iki saat önce beni arıyor, sana haber vermiyor. Zaten toplantıyı bir şekilde atlatamaması yeterince Handan işi değil ! birde sana haber vermemesi. Anlat bakalım neler oluyor?
- Dur yahu ayak üstü sorgulama! Ben önce bir annemi arayayım bakalım bu ne toplantısıymış? Bak sen, aradığımız kişiye ulaşılamıyormuş! Mesaj yollayım bari

- Yeşilköy de bir balıkçı var oraya gidelim mi?. Balıktan çok bir içkiye ihtiyacım var. Sanırım senin de olacak gibi gözüküyor!

Dışarıda ılık bir bahar akşamımı başlıyordu. Güneş çoktan batmıştı ama kızıllığı hala sürmekteydi. Yeşilköye doğru yola çıktık.

Seda mutlu ama gergin görünüyordu. O başlamadan bir şey sormamaya karar verdim. Önce biraz gevşemeli, konuşmayı doğal akışına bırakmalıydık. Handanla buluşmadan önce Seda bana açılır herhalde, zaten beni görmekten de bu nedenle memnun olmadı mı?

Küçük kayboluşlar ve birkaç yol tarifinden sonra balıkçıya ulaştık. Cuma akşamı olmasına rağmen çok kalabalık değildi. Denize yakın tenha bir masaya yerleştik. Birkaç meze ve birer duble rakı ısmarladık . Gözlerimi Sedaya çevirerek gülümsedim

- Haydi sağlığa ve beklenmedik ziyaretine
- Zeyno ben aşık oldum
- Sen zaten aşık değil miydin yani son görüştüğümüzde..?
- Bu sefer farklı
- Peki dinliyorum
- …………
- Peki ben senin yerine konuşayım. Anlaşılan aşık olunan zat ile ilgili bir sorun var. Bu durumda, ya bir eşcinsele, ya bir kadına yada evli ve çocuklu yaşlı bir adama aşık oldun.
- Sandığın kadar yaşlı değil!

Mesele anlaşıldı. Sakın basmakalıp tavsiyelerde bulunma, çeneni tut ve dinlemeyi bil bırak o konuşsun.

- Güzel.. Peki ama neden bu kadar gerginsin?
- Annem.. Benden nefret edecek
- Yapma Seda, annenin senden nefret etmesinin yada uzun süreli bir kızgınlık yaşamasının mümkün olmadığını ikimizde biliyoruz. Sadece üzülecektir . Nedenlerini sende biliyorsun.
- Neden buraya geldim sanıyorsun? Ama nasıl anlatacağımı dahası kırıcı olmadan nasıl savunacağımı da bilemiyorum
- Annen aşkın ne olduğunu bilir Seda.. Yani ortada anlatabileceğin bir aşk varsa ilk şoku atlattıktan sonra anlayacaktır. Ne kadarını biliyor?
- Evli biriyle birlikte olduğumu söyledim.
- Ne dedi?
- Hiç bir şey.. ben söyledikten sonra derin bir sessizlik oldu. Annem konuşamadı bile.
- Seni karşılamaya nedan beni gönderdiği açıklığa kavuştu. Eee.. anlat bakalım
- Üç ay oldu, benim proje hocam. Tahmin ettiğin gibi evli, Otuz yedi yaşında , yedi ve on üç yaşlarında iki kızı var bu senin öğrenmek istediğin kısmı, benim anlatmak istediğimse... İlgi alanlarımız aynı, müzik, felsefe, tiyatro. Beni zenginleştiriyor. Çok yönlü biri, bizim gibi çadırını alıp gönlünün istediği yerlerde kalmayı, yüzmeyi, dalmayı seviyor. Çok zeki, espirili ayrıca harika yemek yapıyor beni güldürmesini biliyor. Benden etkileniyor bunu hissediyorum……

Sedanın anlattıkları kendini aşık sanan herhangi birinin ilk etapta sıralayacaklarından pek farklı değildi. Seda coşku içinde kendine has hareketler ve mimiklerle konuşuyordu. Öyle genç, öyle coşkulu ve öylesine güzeldi ki..Gözlerim Sedaydı ama onu dinlemediğimi fark ettim.

Adamın böyle bir ilişkiye girmesinin altında ,eskiyen evliliğine taze bir soluk getirme, genç bir beden ve cinsellik arayışı olan geçici bir heves” gibi akla ilk gelen düşünceler dışında Sedaya hakikaten aşık olması yatabilir miydi? Gerçek şu ki, Seda yaşıtlarından oldukça farklı ve çok etkileyici bir kızdı. Bizimle birlikte çok kalabalık olmayan ama entelektüel bir çevrede, yaşıtlarının çoğunda olmayan farklı zevkler ve daha farklı ilgi alanları edinerek büyümüştü. Yaşıtlarının çoğundan farklı olarak marka düşkünlüğü olmadan değişik bir tarzda giyinirdi. Çok okur, ilgi duyduğu konuları sonuna kadar araştırırdı. İstanbul’ u, müzeleri yada bir sergiyi Seda ile gezmek, konuyla ilgili ayrıntıları öncesinde öğrenip, hikayeleriyle birlikte anlattığından hem keyifli hem de öğretici olurdu. Müzik konusunda ise oldukça etkileyici bir birikimi vardı. Kişilik olarak , haksızlığa tahammül edemeyen, atak, bildiğini söylemekten korkmayan, girdiği çevrelerde ön plana çıkan bir yapıdaydı. Seda ile her konuda bazen gün ağarana dek yaptığımız sohbetler nedeniyle ondaki bu zenginliğin ayrımındaydım. Orta yaşlarına girmekte olan şu proje hocasının Sedadan etkilenmemesine olanak yoktu. Seda’ya karşı hissettikleri, salt cinsellikten öte olmalıydı.

Sedanın coşkulu sesiyle düşüncelerinden geri döndüm

-Düşünebiliyor musun? Önceki ilişkilerimde hep beğenilen tarafımı öne çıkartırdım. Sanırdım ki karşımdaki beni sadece o tarafım için seviyor. Bu, ataklığım, cinselliğim, masumiyetim yada herkesten farklı oluşum olurdu. Bense, beğenilen tarafımı öne çıkarır kendim olmaktan ayrılır nerdeyse onun istediği biri olurdum. Bu isteyerek yaptığım bir şey değildi. Ama bir an bakardım ki ben sadece bir yönümle yaşıyorum. Oysa şimdi farklı, sanki ilk kez kendimim, hiçbir zorlama yok. Beni ben olduğum için seviyor ve bunu hissediyorum. Sonra cinsellik, o da çok farklı. Sandığının aksine uzun süre bana dokunmadı bile. Cinsellik birbirimizi tamamlayan parçalar yerine oturdukça kendiliğinden geldi. Bu adeta beyinsel bütünlüğün tende tamamlanması gibiydi. Bilinmeyeni birlikte keşfetmek gibi..
- Anlıyorum Seda, ben de .bu ilişkinin bir derinliği olduğunu, anlattığın duyguların tek taraflı olmadığını , ve sevgili hocanın senden gerçekten etkilendiğini düşünüyordum.
-Gerçekten mi?
- Gerçekten, bunları hoşuna gitsin diye de söylemiyorum. Fakat birde “ama”sı var. İlişkinin başlarında hele etkilenmeler karşılıklı olduğunda insan ruh ikizini bulduğunu düşünmeye başlar. Çiftlerin birbirlerini tamamladıkları hoş duygular yaşanmaya başlanır. Şanslıysan bu yıllarca da sürebilir. Ama söylemek zorundayım, evli birisiyle hele çocukları da varsa zaten baştan girmemen gereken bir ilişkide hissettiğin bu duyguların yıpranmaması sence de mümkün mü? Annen gibi konuşuyorum belki .. Neyse ön prova olsun bari..

-Bir isteğiniz varmı? Ara sıcaklara mı geçelim yoksa balık mı istersiniz ?

Tam söyleyeceklerimi toparlamak üzereyken araya garson girmişi işte. Konuşmaktan önümüzdeki mezeler nerdeyse duruyordu. Biten rakılar olmuştu. Birer duble rakı ve kalamar, karides, midye tava gibi sıcak mezeler istedik. Balık şimdilik durabilirdi.
Neyse garsonu uzaklaştırabilmiştim. Gözüm Sedaya takıldı muzipçe bana bakıyordu.

-Söyleyeceklerini düzgün sıralamakta ve hata yapmamayı düşünmekte olan Zeynep hanımı izliyoruz.
- Sen dalganı geç bakalım. ama haksız da sayılmazsın.
Garson rakıları ve buzu getirdi. Bir koca yudum alıp sigara yaktım. Alkol içimi ısıtmış, sigara biraz başımı döndürmüştü.
- Seda, evli ve çocuklu bir erkekle nereye kadar bir ilişki yaşayabileceğinin ayırımında mısın? Yaşadığın yerin Avrupa olması ise sana hiçbir artı sağlamaz zira bu tip ilişkilere duyulan tepkiler çok evrenseldir. Bak, bu ilişki kısa zaman sonra duyulacak, karısı ve çocukların haberi olacak, muhtemelen başka koşullarda tanışsan sevebileceğin seni de sevebilecek insanlarla çok farklı ilişkiler yaşamak zorunda kalacaksın. Seni aile düzenleri için bir tehdit olarak görecekler. Yaşadığın ve hissettiğin duyguların hak etmediğini düşüneceğin davranışlara maruz kalacaksın. Üstelik bu tepkileri duyan kişiler kendi açılarından haklı da olacaklar. Öte yandan okuldaki geleceğin yapmak istediğin kariyer dedikodular yüzünden tehlikeye girecek. Sevgili hocan şu anda samimi olarak sana aşık olsa da büyük olasılıkla karısı ve çocuklarını bırakamayacak. Ama diyorsan ki, Ben bütün bunlara hazırım. Hangi ilişki başladığında sonu garanti edilebilir ? Yaşamadan ne anlaşılabilir? Bu ilişki ile yaşayacağım zenginlikler çekeceğim üzüntüler hayatla tanışmamı sağlayacak beni olgunlaştıracak… Ona bir şey diyemem. Neyse ki, bağımlı bir kişiliğin yok Kendini korumasını bilirsin. Zamanın akışı içinde ilişkideki zorlamaları sen de fark edeceksin. Bitmesi gerektiği yerde bu ilişkiyi bitirebilecek misin? Kaldı ki ilişkiyi bitirmen gerektiği anı kavradığın zaman da duyguların hala yoğun olacağından bu karar zor olacaktır. Bunu göze alamaz ve ilişkiyi sürdürmeye devam edersen duygular yıpranır ayrılık daha kolay olur ama bu süreçte ikiniz de zarar görürsünüz. Seda, daha ne diyebilirim ki yaşa ve gör. Zaten seninde yapmak istediğin bu değil mi?

- Söylediklerinin her kelimesini benimde düşünmemiş olduğumu sakın sanma ama şu anda beni tek düşündüren, anneme nasıl açıklayacağım. Kendisinin evli bir adamla yıllarca süren ilişkisine karşı bir tepki olarak böyle bir ilişkiye girdiğimi düşünecek, bundan dolayı kendini suçlayacak, zaten yıllarca da suçlamadı mı? Oysa ben onu hiç suçlamadım. Tarık abi ile ilişkileri başladığında zaten babamla ayrılmışlardı. Yıllarca birbirlerini sevdiler ve saygı duydular. çok güzel bir beraberlik yarattılar , Ben ilişkilerini hep bildim bana yalan söylemediler. Belki de onların yaşadığı ilişkinin doğallığıdır kendimi böyle rahat hissettiren. Ama diyeceksin ki ilişkilerinin böyle olmasına rağmen Tarık abi çocukları büyüdükten sonra bile ailesini terk edemedi. Acaba onlar nelerle yüzleştiler annem bana bunları anlatır mı ne dersin?

- Tabi, iki gün boyunca başka ne konuşacaksınız ki ? Seda fazla olacak biliyorum ama babana ne söyleyeceksin?

- Babam yurt dışında biliyorsun haftaya Paris’e beni görmeye gelecek. Onunla orada konuşacağım. Biliyor musun? Babam annemden daha zor. Annemin tepkilerini kestirebiliyorum. Zaten şu yaşıma kadar hep onunla konuştum. Babama ulaşmak aklından geçenleri anlayabilmek kolay değil. Kararı bana bırakacak ve her zaman yaptığı gibi bu meseleyi de anneme havale edecektir. Babam için kolaycı düşündüğümü sanma aslında onu anlayabilmeyi çok isterdim ama o zorlandığı her anda kendini soyutlar bilirsin. Bu bencilliği, kendini korumak için. O, hiçbir zaman kendiyle yüzleşmemiştir. Yüzleştiği zaman göreceklerinden öyle korkuyor ki… Annemle yaşadıklarında onca yıllık evliliklerinin hiçbir kavga gürültü olmadan çok iyi anlaşıyorlarmış gibi görünmesine karşın çözülmesinde bile kendiyle yüzleşemedi, sadece her zaman yaptığı gibi kararı anneme bıraktı. Evliliklerinin yürüyememesi ve ardından annemin Tarık ağabeyle başlayan ilişkisinde, neler yaşadı bunu hiç bilemeyeceğim. Öte yandan bugün insanlara farklı ve çekici gelen bazı özelliklerimde babamın katkılarının da biliyorum. Babamın o muhteşem plak koleksiyonu olmasaydı müzikle olan ilgim şimdiki gibi olamazdı. Sonra, doğayla ve denizle olan ilişkim. Babamla en iyi geçirdiğimiz zamanlar birlikte çadırımızı alıp nereye gideceğimizi kararlaştırmadan aklımızın estiğince gittiğimiz, yüzdüğümüz, daldığımız ve gün boyu yürüdüğümüz kısa tatiller. Akşam olup birlikte kaldığımızda annemle olan ilişkilerini, nasıl evlendiklerini şimdi neler hissettiğini anlattırmak istediğimde hep o bildiğim kısa yanıtları verdi. Babam hep oynuyor, bu oyuna kendini öylesine kaptırmış ki oyunların artık gerçek olduğunu düşünüyor. Bende bu oyunun içine bir yerden giriyor bana düşen rolü oynuyorum. Bazen bu oyunu kendi yönüme çekmek istiyorum. Ama babamın senaryosundan dışarı çıkamıyoruz.

Hayat zaten bir oyun, bizde oyuncuları değil miydik. Oyunu kuralına göre oynayanlar bu oyundan en az zararla çıkarlardı. Bazen duygular öne geçer oyunculardan biri yada birkaçı kurallardan uzaklaşırdı. Senaryo hep aynı olsa da oyuncular değiştiğinden her seferinde aynı senaryo farklı gelişebiliyordu. İşte Handan ve Sedaya aynı senaryo düşmüştü. Handan bu oyunu bütün sancıları ve aşkı ile on yıldır oynamaya gayret göstermişti. Duyguları rolünün önüne geçmişti. Acaba Seda aynı rolü nasıl oynayacaktı? Seda’nın babası ise oyunun kurallarından ayrılmamayı seçmiş, duygularını bastırmış kendince, kendini korumuştu. Benim bu oyundaki rolüm de korumacılığını paylaşım ve anlayışın altında gizleyen abla rolü değil miydi?

Handan çoktan eve gelmişti. Toplantı bahaneydi. Sedayla karşılaşacak gücü henüz yoktu. Sedayla dün geceki konuşmalarında onun evli biriyle birlikte olduğunu anlamıştı. sonrasını hatırlamıyordu. Konuşamamış ve telefonu kapatmıştı. Üzerinde iş kıyafeti elinde yarılanmış viski bardağı ile karanlık balkonda karşısında dolunay öylece oturuyordu. Çok sevdiği bu görüntü bile içini ısıtmaktan uzaktı. İçi öyle soğuktu ki dışarının serinliğini bile hissetmiyordu. Kendi evli bir adamla on yıldır bir ilişki sürdürürken kızına ne söyleyecekti. Tarık’la on yıl süren ilişkilerinde hep bu ilişkiyi bitirmesi gereken tarafın kendisi olduğunu bilmiş ama bir türlü yapamamıştı. Sedanın bilmediği Tarık’la ilişkisinin başladığında hala evli olduğu idi. Gerçi bu gizlilik ancak bir yıl sürmüş sonrasında Uğurdan ayrılmıştı. Sonrasında ilişkileri yağmurla beslenen bir tohum gibi çatlamış, filizlenmiş ve on yıl içinde bir ağaca dönmüştü. Bu ağacı Tarık’la birlikte büyütmüşlerdi. Kökleri derindeydi, sökmeye her uğraştığında canı çok yanmıştı ama şu an hissettikleri çok farklıydı. Kızına, yaşamayı düşündüğü ilişkinin ne denli yanlış olduğunu kendi yaşadıkları üzerenden anlatabilmesi için öncelikle kendi yaşadığı , ilk andan beri bitirmesi gerektiğine inandığı ancak bu cesareti bir türlü bulamadığı ilişkisini bitirmeliydi. Seda’nın şu anda yaşadıkları karşısında kendi ilişkisi, o özenle büyüttüğü ağacı birden anlamsızlaşmıştı. Uğurla birlikte oturdukları evin bahçesinde havuz kenarındaki o salkım söğüdü hatırladı nedense. Nasıl da birden kuruyuvermişti. Kendi ağacının da kurumaya başladığını hissetti. İçi acıyla doldu ama kızı her şeyden önemliydi. Bu ilişkiyi bitirecekti. Kararı öylesine kesindi ki birden içinde bir ferahlama hissetti. On yıl boyunca içini sürekli kemiren bu düşüncenin gerçekleşebilmesi ve ayrılık kararının verilebilmesinin böyle bir huzur yaratabildiğine inanamadı. Sonrası… Sonrasını şimdi düşünmeyecekti. Sancılı olacağını biliyordu. İnanamıyordu ama sonrası artık onu korkutmuyordu. Karar vermek Handanı rahatlatmıştı. Artık mumları yakabilir, bir içki daha koyup biraz huzur bulmuş olarak dolunayı yaşayabilirdi.

Pazar sabahı havaalanına birlikte gittik . Seda mutlu ve neşeliydi. Handanın gözlerindeyse hüzün ama aynı zamanda ummadığım bir sakinlik ve huzur vardı. Sedayı yolcu ettikten sonra eve dönerken uzunca bir süre konuşmadık. Sedayla neler konuştuklarını, neler hissettiğini, ne yapacağını sormak, Sedayla konuştuklarımızı paylaşmak istiyordum. Arabayı kullanırken bir ara başımı çevirip ona baktım. Gömüldüğü sessizlik içinde başka bir yerdeydi. Bu sessizlik ne kadar sürdü anımsamıyorum ama bozan Handan oldu.

- Merak etme iyiyim. Tarık’tan ayrılıyorum. Bunu hallettikten sonra konuşuruz. Biliyorsun buna ihtiyacım olacak ama şimdi konuşmayalım olur mu?

Aradan oldukça uzun zaman geçti. Seda ilişkisini bir yıl dolmadan bitirdi. Bana “merak etme oyunu kurallarına göre oynadım” diye bir mesaj göndermişti. Fakülteyi bitirdi. Şimdilerde doktorasını yapıyor. İki yıldır birlikte çalıştığı bir arkadaşınla birlikte. Evlilik ilişkilere zarar verebilir diye bu süreci geciktirmeye çalışıyor. Haksız da sayılmaz hani…
Handan verdiği kararı uyguladı. Bunda öylesine kararlıydı ki Tarık’ın direnmesi sonuç vermedi. Arkadaşlıkların kesmediler. Dostluğu korumasını bilen ve boşandıktan sonra da bunu sürdürebilen çiftler gibi nadir de olsa görüşüyorlar. Handan, zaman içinde Tarıktan boşalan zamanı başka uğraşlarla doldurabildiğini fark etti. Şimdi daha dingin ve huzurlu. Gözlerinde ise ona yakıştığını düşündüğüm hüzün kaldı.

Nükhet Tüzüner