Cuma, Ekim 08, 2004

Benim İstanbul'um
"İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı" diye mısralarına başlıyor şair. Bir sürgün
“Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım!" şarkısıyla memleket özlemini
İstanbul'la özdeşleştiriyor. Bir başkası ise seyahatlerinden bahsederken
"Ankara'nın en sevdiğim zamanı İstanbul'a dönüş vaktinin gelmesidir" diye
duygularını ifade ediyor.
İstanbul'u algılamaya ve anlatmaya çalışırken romantik ve güzel bakış açıları ile
açılış yapmayı tercih ettim. Ne yazık biliyorum ki her tatlı şeker gibi ona da
bedeller ödemek gerekiyor. Bunlardan da bahsetmeli. Hatta öyle bir bedel var
ki, yıllarca okullarda tarih diye safsatalar okutulurken, anlatılmak zahmetinde
bulunulmamış bile. Ne olduğu bu gün çok açık ve acıklı: Bu bedelin adı
DEPREM İHTİMALİ. Bu günün ciddi tarih yazarlarının gazete ve dergilerdeki
yazılarından bize bu gün için ders çıkartabileceğimiz türde bir tarih yazımının ne
demek olduğunu izliyor ve takdir ediyorum.
Neyse biz biraz daha ninnilerle uyuyalım. İnsanın iyimser olmaya ve düş
kurmaya da hakkı var. İstanbul yedi tepe demek, tarih demek, kültür demek, doğa
demek,köprüler demek ve saymakla bitmeyen vesaire vesaire.
Bugün orta sınıfın üzerinde bir gelir sahibi iseniz güvenilmez bir insanın
olanaklarını sunuyor İstanbul bize.
Atatürk Kültür Merkezi'nde yüksek ve ince kültür düzeyinizi doyurabilirsiniz.
Show çadırlarında bir çok şehrimize uğramayan meşhur gösteri yıldızlarını
izleyebilirsiniz. Açık hava tiyatrolarının keyfine varabilirsiniz. Balık ekmek
yiyebilir, boğaz turu yapabilirsiniz. Restoran ve barları dolaşmakla bitiremezsiniz.
Hele yüksek sosyete merakınız ve bol paranız varsa İstanbul biçilmiş kaftan.
Tarihi yakalayabilirsiniz Yerebatan'da, Dolmabahçe'de , ya da azınlıkların
tapınaklarında. Yükselen medeniyetin hızla erittiği doğayı iç çekerek
seyredebilirsiniz. Üzülmeyin canım hala bir kaç piknik yeri kalmış. Biraz daha
uçtaysanız köprüye çıkıp pankart bile asabilirsiniz. Dayak yemek de ayrıca bu
faaliyetin yan ürünü. Daha ne istiyorsunuz?
Öte yandan terörizm, kalabalık aileler, taşı toprağı altın İstanbul masalları
sonucu İstanbul'a doğru akan göç. Sokakta adım başı eteğinizi çeken küçük
çocuklar, dilenciler, yakalanamayan hırsızlar.
Yine de istatistikler bir çok metropol şehre göre suç oranının hala çok fazla
olmadığını belirtiyor. Tabi, unutmayalım üç tür yalan var: masum yalan, kuyruklu
yalan ve istatistik.
Türkiye nüfusunun beşte birinin yaşadığı, ticaretin kalbinin attığı, rezaletle
sefaletin kol kola dolaştığı boğazın incisi İstanbul.
Bu şehir benim için adeta bir uyuşturucu gibi. Bana dokunacak diye korkarak
İçime çekiyorum, yine de vazgeçemiyorum. Başka bir şehirde yaşamak bir kabus.
Metropol sarhoşluğu buna mı diyorlar acaba?
İşte ben bu bedelleri bir yana koyuyorum, yatağıma uzanıyorum, penceremi
açıyorum ve İSTANBUL'U DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI.

Orhan Tuncay