Pazar, Kasım 27, 2005

Karpuz Kabuğu
Hey Heyuladiyokis çal oradan bize bir rembetika. Heyhat, Heyula diyor ki sss, sus, sus. Bak karanlık çöktü karşı dağın ardında ve sessizlik, çöktü ıkk. Bulutlar nerede ise üzerimizde yorgan ve gece uzadıkça uzadı... Kalleş kalemis, fagotçu arkaik seni. Kanatayaklıgiller familyasından berduş havari. Mışmış görünce taze ot görmüş eşek gibi sırıtan gerdanlı incirkuşu. İbrik gagalı kumbara çivisi, şüyuu vukuundan beter rüzgar gülü, nedamet getir ulan daltaban dorum, geyikler kırkımında elyaf tahtasına bastın işte. Cumudiyenin dibinde cücüklenesin muvazzaf suratlı sarmısak... Keyfiyet böyleyken böyle. Toplumun kıkırdak dokusu dazladı. Zaten bıcırgan olan hıyat inkıtaya uğradı, vesselam oyunbaza yolağzı izhar eyledi, gerize taş atıldı. Artık fizyografyada itikalleri coflatmak halli istikameti hasıl oldu. Palaçal len sıcak sıcak, kaput bezi artık kar helvası, tut kelin perçeminden... Nedir yani alternatifi var mıdır bu şehrin ve hıyatının, bir köyde tamam mı internet filan da kurulur, elektronik melektronik birtakım meşgaleler de bulunur. Kışın zaman geçmez insansız. İnsansız nerde zaman geçer ki. Doğa bazı anlarda kaçılan mevzi, siper alınan yaralanmalara karşı. Fakat mutlaka savaşın kendisi çekiyor insanı. Yaralanacağını ve yavaş yavaş öleceğini bile bile. Şehir çekiyor, para ve güç çekiyor kendine milyonlarca insanı. Oligopolinin kitle ruhu anlayışı... Neticei kelam, mülhit çevreleri bile hacet namazına kaldıran meymenetsiz, dibine ışık vermez mumağacı misali takkenin düşüp kelin göründüğü ayarbobini bozulmuş cimbakuka bir logaritmik süreci yaşıyoruz ve lahikası da şu olsun bu yazının. Latarna çalan kıptinin palaskası düşük olurmuş.Yaa işte böyle, yarasın koçuma karpuz kabuğu...
Adnan Türkoğlu