Cumartesi, Şubat 12, 2005

AYSEL İLE RIDVAN


Oglunun isigi açmasiyla birden kendine geldi Aysel. Aslinda buna kendine gelmek te denemezdi pek. Hani çözülmeye başladı demek daha doğru bir terimdi. Ne kadar zaman oylece kalmıştı hiç farkında değildi ama Rıdvan onu bırakıp gittiğinde aydınlıktı ,onu hatırlıyordu sadece. Önce yureğindeki yarayı hissetti acıyla. Hani romanlarda okurdu, kalbine bıçak saplanmış gibi oldu diye. Böyle bir hismiş demek ki diye düşündü ve sonra neler düşündüğüne kendi de şaştı. Kendini topladı. Oğlunun şaşkınlığını geçirmeye ve bir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştı. Bunu kısmen başardı da, kendine hakim olması en büyük meziyetlerinden biri değil miydi. Burak’ın her zaman kızdığı huyu bugün işine yaramıştı, 15 yaşın verdiği bencillik sonucu kendine odaklanıp etrafı umursamamak. Ona çabucak yiyecek bir şeyler hazırladı ve sert bir kadeh içki hazırlayıp odasına çekildi.
Şimdi paniğe kapılmadan sakince düşünmeliydi olanı biteni. Bir çözüm olmalıydı bir yerde. Ama içten içe çözümü çok önceleri yitirdiğini de biliyordu. 17 yıl önceye gitti, hani Rıdvan ile ilk tanıştıkları günlere. Doğrusu başta gözüne çarpmamıştı Rıdvan, o neşeli gurubun içindeki çekingen halleri ve taşralı giyinişiyle. Sonra yavaş yavaş kendine ilgisini fark etmişti. Hiç tipim değil diye düşünmüştü, karizması yok bir kere. Ama yine de ilgilenilmek hoştu, hele böyle kararlı ve uzun süreliyse. Rıdvan’ın sezgilerinin gücü ve sabrı hep şaşırtmıştı onu. Aslında baba Bedrettin Bey’i tanıyınca daha iyi anlamıştı Rıdvan’ın kişiliğinin hangi hamurla yoğurulduğunu. Doğma büyüme İstanbul’lu olmanın verdiği alışkanlıkla içten içe küçümserdi taşralıları. Ama Bedrettin Bey ile geçirdiği ilk günün sonunda Anadolu kültürü diye bahsedilenin , toprak adamı sözünün hiç te boş şeyler olmadığını görmüştü. Alçakgönüllük ve hoşgörü örneğiydi. Bir de en basit sözlerle en karmaşık konulara çözüm bulması hayran bırakmıştı Aysel’i o yıllarda. Daha önce dağarcığında sadece bir sözcük olan Bektaşi dedesi, ete kemiğe bürünmüştü Bedrettin Bey ile.
Rıdvan’a söz etmişmiydi bu hayranlığından, maalesef hayır. Nedense onların ilişkisinde karşı tarafa güzel sözler söyleyen hep Rıdvan’dı. Aysel hep kabul eden görünümündeydi. Bu durumu çok normal görüyordu Aysel. Nasıl düşünemedim onun da sevildiğini, takdir edildiğini duymaya ihtiyacı olduğunu diye kendine şaştı. Rıdvan onun aklını, güzelliğini, becerikliliğini övdükçe nasıl hoşuna gittiğini bilmiyor muydu. Halbuki Rıdvan kısa zamanda vazgeçilmez olmuştu hayatında. Onsuz bir yaşam düşünülemezdi. İlk bakışta göze çarpmamasına rağmen bakışlarındaki o sıcaklık kendini en kötü hissettiği zamanlarda içini ısıtmıştı Aysel’in. Artık olmayacak diye düşündü ve buz kesti. Ne yapacaktı? Para yönünden sorunu yoktu zaten Rıdvan da onların her ihtiyacını görecekti, söz vermişti. Ama ya içinde hissettiği boşluk, o ne olacaktı?
İçindeki suçluluk yavaş yavaş kızgınlığa dönüşmeye başladı. Neden söylememişti ihtiyaçlarını, hissettiklerini ona. Bu haksızlık değilmiydi yıllarca bir güven çemberi ve pembe bulutlar içinde yaşattıktan sonra birden betonun üzerine atıvermesi onu. Fark etmediyse bu sadece onun suçu muydu, o da fark ettirmek zorunda değil miydi? Şimdiye kadar hiç kıskandırmamıştı onu. Onun yanında başkasına baktığına hiç şahit olmamıştı ki. Peki nasıl oldu diye düşündü? Onu anlatırken Rıdvan’ın bakışlarındaki değişikliği hatırladı ve bu sefer de yüreği dağlanmış gibi hissetti. Nerdeyse içinden çıkan dumanları gördü gözlerinin önünde. Yapamam demişti artık ondan uzakta yaşayamam, size de bir faydam olmaz çünkü onun yanında yaşadığımı hissediyorum. İşte o zaman anlamıştı son zamanlardaki değişimin nedenini. O uyumlu, sakin, sessiz Rıdvan’ın sinirli, kavgacı içi içine sığmaz biri oluşunun sebebini. İş sorunları diye düşünmüştü, zaten son zamanlarda işten eve bir türlü gelemiyordu ve işlerin çokluğundan şikayet ediyordu. Ne safmışım diye düşündü ama Rıdvan yalan söylemezdi ki hiç.
İçkinin tesiri yavaş yavaş görülmeye başlamıştı, şimdiye kadar hep kutlamak için içmişti, ilk defa acısını hafifletmesini bekliyordu . Yavaş yavaş uykuya geçerken içinde pişmanlık ve kızgınlık sert bir savaş sürdürüyordu. Sabah uyandığında hangisi galip gelecekti acaba?

YASEMİN CİVELEKOĞLU