Pazar, Mayıs 15, 2005

UNUTANA DAİR

Oğuz Atay’ ın “Unutulanı” sonrası.


Güzel bir bahar gününde, gecekondusuna ulaşan yokuşu nefes nefese tırmandı. Nihayet bir iş bulmuştu , yarın sabah 8.30 da gel başla demişlerdi. “Temizlik işi yapacak, tam gün ya da yarım gün çalışacak elemanlar aranıyor” diyen ilana başvurmuştu. Görüşmek için gittiği işyeri bir gökdelenin 17. katında , çok şık bir büroydu. Kendisi gibi 10 kişi daha vardı ve hepsi ile birden görüşmüştü işe alan, şık giyimli herkese tepeden bakan adam. İlk sorusu ;

- Herhangi bir sabıkanız var mı olmuştu?

Garibine gitti bu soru ama adam yapacakları işi anlatınca şaşkınlığı azaldı.
Bunların yapacakları temizlik biraz farklı bir işti. Şehirde yalnız yaşayanlar için ölü toplama servisi adı altında bir şirketleri vardı. Bu şirket yalnız insanları kendi haberleşme servisine üye yapıyordu. Bu üyelikle birlikte siz bir sisteme bağlanıyordunuz. Hastalandığınızda ya da öldüğünüzde arkanızı arayacak biri yoksa ideal bir sistemdi. Evinize internet aracılığı ile onlara rahatlıkla ulaşabileceğiniz bir modem hattı kuruluyor ve kendini kötü hisseden kişi bu modem aracılığı ile şirkete sinyal gönderiyordu. Şirket bu uyarıyı alınca en kısa sürede üyesine ulaşıyor , hastalıksa hastaneye ulaşmasını, öldü ise defnedilmesi işlemlerini yapıyordu. Ancak bu sözleşmede şöyle bir ek madde daha vardı, bu da ölen kişinin evine girip, evin içindeki eşyaların elden geçirilerek , işe yarar olanlarının şirket tarafından alınabilmesiydi. Şirket ölüm sonrası eve girer , işine yarayan eşyaları alır, diğerlerini de temizleyerek çöpe atardı. Son zamanlarda işler oldukça da yoğundu ve bu nedenle yeni çalışanlara ihtiyaçları vardı.

İçi ürperdi Cemal’ in , henüz 22 yaşındaydı ama böyle yalnız bir ölüm onun buz gibi olmasına yetmişti. Bir de arkasından ağlayanlar servisi de kursalardı bari diye düşünerek acı acı gülümsedi. Üniversite öğrencisiydi Cemal , memleketten para gönderiyorlardı ama bu kocaman şehirde, ayın yarısı bile olmadan bitiyordu, kalan yarısı yarı aç yarı tok idare ediyordu. Yarım günlü bir iş onu oldukça rahatlatacaktı. İşe ihtiyacı vardı ve sorgulayacak lüksü yoktu, ben yaparım deyince yarın gel başla demişlerdi.

Sabah erkenden uyanıp, işe gitti. Yine aynı şık giyimli ve yoğun parfümlü adam elinde bir liste ile iş dağıtımını yaptı. Ona yaşlı bir kadın düşmüştü. Dün ölmüştü ve cenaze işlemlerini de bitirmişlerdi , şimdi evin gözden geçirilmesi gerekti. Eve girdiklerinde her yere bakmaları tembih edildi, zira bazı insanlar değerli eşyalarını yatakların içine , yastıkların aralarına, minderlerin pamuklarının içine bile saklıyorlardı. O neler görmüştü, benden hiçbir şey kaçıramazlar dedi, zamanında o da böyle başlamıştı işe ve girdiği hiç bir evden de boş çıkmamıştı. Bir dedektif gibi çalışmalısınız yoksa bu işin hiçbir kazancı olmaz , sizler için işe başladığınızda bir hedef gelir belirledik, iki ay üst üste bu hedefi tutturamazsanız işe devam etmeniz mümkün olmayacağını baştan kabul etmelisiniz.

Cemal kendini evin önünde dolmuştan attı ve binaya baktı , eski bir apartmanın en üst katıydı. Elinde anahtarlar merdivenleri tırmandı nedense kendini suçlu gibi hissediyordu. Anahtarlar bir naylon ip ile bir birine bağlanmıştı. Pembe iple bağlı olan dış kapıya , mavi ipli olan ise daire kapısına aitti , bir tane de daha küçük boyda olanı vardı bu nerenindi bilmiyordu, belki dolap anahtarıdır ama nereninse bulmam lazım.

İçeri girdi , yoğun bir küf kokusu genzini yaktı, havalandırmak lazım daha dün ölü çıkmış ama bu koku daha eski bir ölüme aitti sanki. Yıllardır burada bir ölü yaşıyormuş gibi ağır bir koku vardı. Sanki kadın ölmeden ölümü eve doldurmuş gibiydi , ürperdi yine.

Eşyalar oldukça eski modeldi ama duvarlarda ki tablolar ve resimler eskiden iyi bir yaşamı ele veriyordu. Eski fotoğrafların olduğu bir köşe gördü ilerledi, şık hanımlar ve beylerin eski görüntüleri vardı hangisi acaba son kalan , belli hareketli ve kalabalık bir yaşammış sonra ne oldu da kim bilir böyle şirket aboneliği yaptırarak öldü. Saçları bolca spreylenerek kabartılarak kocaman topuz yapılmış, gözlerinin iriliği kara kalemle sürme çekilerek daha da belirgin hale getirilmiş bir kadın portresi de asılıydı, bu olmalı evin sahibi , güzel kadınmış kim bilir ne canlar yakmıştır zamanında. Yerdeki halılar eskimiş, renkleri solmuş ama güzeldi. İnce bir zevki varmış ama her şey gibi bu zevk de eskimiş olmalı. Evi dolaşmaya başladı, mutfağa girdi, köşede birikmiş boş içki şişeleri vardı, çöp torbası da kuruyemiş ve sigara izmaritleri ile doluydu. Yalnız ve yaşlı bir kadının bu kadar içiyor olması garip geldi aman bana ne , belli ki iyi yaşamış zamanında Dolaşmaya devam etti, yatak odasına girdi kocaman bir karyola vardı sanki yıllardır yatılmamış gibi çarşafı yorganı hiç bozulmamıştı. El işi örtüler yatağın üzerinde özenle serilmiş , kullanılmayı bekliyor gibiydi. Salondaki kanepe geldi aklına ortası dibe doğru çökmüştü , bu kadın yıllardır belki de hep o kanepede uyudu yatağına gelmedi. Bu nasıl bir yalnızlıktı. Kendini onun hayatının içine girmiş bir yabancı olarak duyumsadı ve işimi yapmalıyım bunlardan bana ne dedi bir kez daha..

Gördüğü kadarı ile anılardan başka değerli bir şey yoktu, tekrar salona döndü, kanepenin minderlerini kaldırmaya başladı. Kuruyemiş kırıntıları her yere saçılmıştı sonra minderlerin arasında , köşede , içeri doğru kaymış, o kocaman defteri gördü. Eski soluk bir defterdi , alıp almamakta kararsız kaldı. Merakı artmıştı ama bir yandan da bu kadar özelini bilmem gerekmez diyordu. Eline aldı, kalın bir defterdi, kurşun kalemle yazılmıştı, güzel bir el yazısı idi bu kadın iyi eğitim almış biriydi. Çünkü , artık kimse böyle güzel yazmıyor.

İlk sayfayı açtı fark etmeden,

“Seni bu sabah tavan arasında buldum, yıllardır oradaymışsın ve ben fark etmemişim. Kim bilir nasıl yalnızdın, bensizdin. İnan bana, ben de seni unutmadım sadece yapacak o kadar çok iş vardı ki, her şeye yetişmek nasıl zaman alıyordu bir bilsen, merak etme canım artık her gün sana bakacağım, o beynini yiyen hamam böceklerini de yarın ilk iş ilaçlayacağım.”

Cemal irkildi, evde yaşayan biri daha varmış, bir canlı daha ve bir de tavan arası, elindeki anahtar oraya ait olmalıydı. Kimsenin olmadığı bir evde niye kilitlemişti ki orayı. Belki de kilitli değildi. Evi tekrar dolaştı, koridorun sonunda tavan arasına çıkan merdiveni gördü, birkaç saniye kararsız kaldıktan sonra merdivenleri tırmandı , kapağı kaldırdı, açıktı , koyu karanlıkta hiçbir şey göremedi. Bir fener lazım, ışığı var mı acaba buranın , eline çarpan şeyin bir fener olduğunu fark etti. Işık içeri aydınlatınca yoğun küf kokusunu da iyice hissetti. Eski , kullanılmayan eşyalar ve sandıklardan başka bir şey yok gibiydi. Kararsız kaldı , bakmazsa, ya kaçırdığı bir şey olursa , fakat içersi de o kadar kirli ve dağınıktı ki , böcek ve fare bile vardır burada derken aklına defter geldi ve tekrar aşağıya inip defteri eline aldı, kanepeye oturdu , sigara yaktı, okumaya başladı.
……

Hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışıyorum, dalgınlığımdan anlıyordur belki ondan uzaklaştığımı. Tavan arasını sürekli kilitlediğimin farkında mı acaba? Sevgilim sen oradayken ben nasıl burada onunla olacağım. Bilseydim sen oradaydın yıllarca, bekletir miydim onca zaman. Gitmesi lazım , en kısa zamanda gitmesi gerektiğini anlamalı. Nasıl suçluluk duyuyorum, onunla yaşadıklarımı izlediğini düşüyorum da bazen. Yalan değil , onunla da mutlu olduğumuz, güldüğümüz , uzun uzun seviştiğimiz zamanlarda oldu. Sabahlara kadar otururduk , şöminenin ateşini yakıp konuşur, içki içer, güler, dans eder ve yine sevişirdik. Senin gittiğini sanmıştım ne yanılgı oysa ki orada imişsin. Benimle geçirir imişsin bütün zamanlarını, çok üzmüş olmalıyım seni. İnsan kendi başka bir yaşamın içine girince , karşısındaki için de böyle kolay olmuştur diyor. Senin ki tutkuydu oysa , birlikte olduğumuz zamanlarda içten içe beni gururlandıran bir bağlılığın vardı , gidince , gittiğini sanınca bunu da unutmuşum işte affet beni.

Cemal’ in şaşkınlığı artmıştı iyice , kim bu unutulan , eski bir sevgili olmalı ama nerede , okumaması lazımdı, biliyordu ama elinde değildi artık. Bütün defter bir günah çıkarma kitabı idi. Nasıl yoğun bir pişmanlık, ne bu böyle ?

Sonunda gitti bugün; anladı artık hayatımda ona yer olmadığını, geç bile kalmıştı, yalnız hissetmedim kendimi, sen varsın sadece, rahatça her gün gelebilirim yanına, bahaneler üretmem gerekmiyor , kilitli bile tutmam gerekmiyor , özgürüz canım artık, temizlik yapmalı önce, ve sana rahat bir koltuk hazırlamalıyım, yerde yatmaktan kemiklerin ağrımış olmalı, sana bakmalı , rahat ettirmeliyim , ah sevgilim o hain böcekler bir de beynine dokunmasalardı. Köşede küçük bir pencere vardı yanlış hatırlamıyorsam orayı silip, perdeleri açarsam bir parça güneş bile getirebilirim yuvamıza. Evet yuvamız , eskiden olduğu gibi , o eski güzel günlerimizdeki gibi tıpkı, ne çok severdim seninle konuşmayı, seni dinlemeyi nasıl oldu unuttum ben o ara bunları. Biz her zaman tartışırdık, ne vardı o silahı çekecek. Ama benim yüzümden oldu , hangi gün yaptın bunu, o geldikten sonra mı, bizim bir sevişmemizden sonra mı ya da bir kahkahamdan sonra mı , ne zaman ah bir bilsem ne zaman seni bu kadar kırdığımı, incittiğimi.

Duygularını çok belli etmez, kendine o kadar güvenli bir duruşun vardı ki , benim yokluğumun sana bu kadar ağır geleceğini nereden bilebilirdim. Onu da sevmiştim, benimle ilgilenen , ben söylemeden benim isteklerimi hisseden ve sessizce bunları yerine getiren bir adamdı. Şimdi düşünüyorum da ben hep böyle adamlar seçtim kendime. Beni seven , bana katlanan adamlar. Bencillik değil bu, inan bana rahatına düşkünlük falan da değil. Sadece öyle oldu.

Cemal kafasını kaldırıp, camdan dışarı baktı saat epey geç olmuş, hava kararmıştı. Gitmesi lazımdı artık ama bırakamıyordu. Kalkıp lambayı yaktı, etrafına baktı, bu gece kalabilirim burada kim nereden bilecek. Sorarlarsa evde bakılacak yer fazlaydı bir şey bulmak için çok aradım derim. Şirketi arasa mıydı acaba, vazgeçti bırak çık demelerinden korktu. Bu hikayenin gerisini öğrenmesi gerekti ne olursa olsun.

Bugün elini tutmak istedim , parmakların elimde ufalandı. Neden ölüm böyle yok ediyor bedeni. Hatırlıyorum tenini, ellerini, kokunu sanki yanımda imişsin gibi. Oradasın ama neredesin sevgilim. Çok uzun zaman oldu yalnızım. Dışarı çıkmak bile istemiyorum, korkuyorum kalan parçaların da ben yokken gidecek diye. Dışarıdaki hayata karışırım ve seni yine unuturum diye korkuyorum, o zaman artık beni hiç affetmezsin. Y ada bilmiyorum yaşlanıyorum artık, eski cıvıl cvıl alımlı hallerimde yok. Belki de bundan korkuyorum dışarıda bana bakacak kimse de kalmamıştır , oysa sen beni en çok seven, sadık sevgilimsin. Seninle konuşuyorum, bazen bunu neden yaptın bana deyip, öfkeleniyorum, bağırıp çağırıyorum. Sen beni yok ettin deme sevgilim, asıl 10 yıldır ben yokum. Kimse yok, ellerim tutulmuyor, saçım okşanmıyor , bedenim yalnız ve hatta kulaklarım sevgi fısıldamaları duymuyor ,yokum ben artık yok.

Bir sesle sıçradı, uyuyup kalmış olmalıydı, her yanı tutulmuştu, defterin sonlarına gelmişti neredeyse. Bu ne büyük bir pişmanlık acısıydı. Tavan arasına çıkıp her yere iyice bakmalıydı. Burada bir ölü vardı. Tekrar merdivenleri tırmandı, elini uzatıp feneri aramaya çalışırken bir kablonun üstündeki anahtarı buldu, dokundu ve tavan arası aydınlandı. Karmakarışıktı her yer. Kutular , sandıklar , üst üste konmuş naylon poşetler neredeyse adım atacak yer bile yoktu. Poşetlerin arasında ilerlemeye çalıştı , toz o kadar fazlaydı ki buraya yıllardır girilmemiş diye düşündü. Acıkmıştı , gitmeliydi artık, zengin bir kadının iç bunalımları olmalı belki de bunlar ben işime bakmalıyım inşallah dün dönmedim diye sorun olmaz. Acele etmeliyim , gidip anahtarı teslim edip okula yetişmeliyim.

Kapıyı açıp son kez arkasına bakarken , defter tekrar ilişti gözüne , yanına aldı bu ondan başka kimsen ilgisini çekmezdi nasılsa.

GÜNSELİ DÖNMEZ