Cumartesi, Mart 19, 2005

YAŞAMIN PLANI BU, SENİN DEĞİL


Camdan baktığında karşı komşunun perdeleri örttüğünü gördü, saat altı olmuş dedi, kalkıp sofrayı hazırlamalı. Bu küçük kasabada herkes her gün aynı şeyleri yapardı. Saat kullanmaya bile gerek yoktu aslında. Sobaya bir odun daha atıp, mutfak tezgahına doğru yürüdü.

Başını tülbent ile sıkmıştı, bu ağrılarına iyi geliyordu sanki. Başı her zaman ağrırdı, ne zaman başlamıştı ilk hatırlamıyordu, boşandığı sıralardı belki de daha öncesi ne bileyim dedi.

18 yaşındaydı istemeye geldiklerinde, efendi , sessiz sakin bir adama benziyordu Saffet, ona kimse sormamıştı ister misin diye. Gençti , kanı kaynıyordu, evlilik , ev , çoluk çocuk , her genç kız gibi onunda rüyasıydı. İçi içine sığmamıştı heyecandan , erkekler hakkında tek bildiği, konu komşu kadınların gün gezmelerinde anlattıklarıydı. Artık o da yaşayacaktı o söylenenleri, sinir olurdu o evli kadınların sen anlamazsın türünden tepeden bakışlarına. O da aynı şeyi yapacaktı tabii , bu bir tür ayrıcalık gibiydi.

Düğün, dernek , ilk gece , ilk hafta , alışmaya çalışıyordu ama özlüyordu bir yandan da baba evini. Saffet işe gider gitmez , üstün körü ortalığı toplayıp bir koşu anasına gitmeyi adet edinmişti. Akşam onun eve gelmesinden biraz önce eve girer acele ile yemek hazırlardı. Saffet önceleri ses etmiyordu ama daha sonraları o da rahatsız olmaya başladı. İlk kavga nedeni buydu, son kavga da bu yüzden olmuştu ya her neyse.

Şimdi evli kardeşinin evinde sığıntı gibi olmuştu, kardeşi çalışıyordu, evin bütün işi, yemek, çocukların bakımı hepsi onun üstündeydi. Gençlik , bilsem kocaya katlanırdım, hiç değilse kendi evim olurdu. Çocuklar bağırarak içeri daldı, üç oğlan, biri onundu. En kıymetlisi oğluydu, üstüne titrerdi , ama enişte öyle değildi, her olayda ilk oğlu suçlanırdı. Babası olsa böyle olmazdı ya.. Açtı hepsi, doluştular sofraya, kardeşi ile enişte de gelmişti. Akşam başladı, gündüz hiç değilse kendimle kalıyorum , akşamları hiç çekilemez oluyor.

Enişte ters bir adamdı. Her istediği hemen olsun isterdi. Öyle kolay beğenmezdi, yemeği, temizliği. Hep bağırıp, çağıran bir adamdı. Canı isteyince iyi olurdu lakin, o banyoya girdiğinde , Sakine, kız gel şu sırtımı bir sabunla dediğinde. Ona da iyi geliyordu. Pek bir şey anlamasa da , erkeksizdi yıllardır , hiç yoktan iyiydi yine de. Kardeşi susar yok olurdu ortadan böyle zamanlarda. Hiç konuşmazdı iki kız kardeş bu konuyu ama pekala da bilirlerdi birbirlerine kuma olduklarını.

Enişte yine bağırıyordu oğlana, bu bağırış baş ağrılarını iki katına çıkarırdı her seferinde. Küçük yerdi burası , nereye gitse dul kadın laf olurdu. En büyük hayali oğlanın okuyup, bir iş güç sahibi olmasıydı, o zaman gideceklerdi bu kasabadan, kendi evi , kendi düzeni , kendi hayatı olacaktı. Bu da olmazsa dayanamazdı hayata.

Liseyi bitirene kadar okudu Hasan . Büyük şehre yerleşmişlerdi o arada hep birlikte. Yıllardır azar azar kenara koyduğu, herkesten gizlediği, emekli aylığından arttırdığı parası da birikmişti. Yaşlanıyordu gittikçe, baş ağrıları hiç çekilmez olmuştu artık. Az kaldı diyordu, şu oğlan askerliğini de yapsın , sonra bir iş ve ayrı ev.

Hasan az çok bilirdi anasının hayallerini, ama yürekte durmuyordu bir yandan. Okuldan bir kıza sevdalanmıştı o çoktan. Yüreği bir başka atıyordu onu her gördüğünde, eli eline değdiğinde. Askerlik vardı önünde , onu da bitirdi mi, bir iş, sonra da kurarız yuvamızı. Anam da oturur bizle ne olacak. Bize bir zararı olmaz , lakin diyemiyordu bunu sevdiği kıza bir türlü. İstemezdi Gönül anasını , büyük şehirde yetişmişti , öyle kaynana ile oturacak bir kız değildi. Seviyor beni, belki de kabul eder deyip, yüreğini ferahlatmaya çalışıyordu ama sıkılıyordu, çok sıkılıyordu bu yüzden.

Askere giderken bile söyleyemedi anasına Gönül’ ün varlığını. Söyleyince hemen olup bitmeliydi her şey, güvenemedi anasına o askerdeyken huzur vermez kıza diye. Sakine’ de gün saydı oğlu ile, az kalmıştı kendi yaşamına.

Hasan Gönül’ ü zor razı etmişti beklemeye, ama bekledi kız. Döndü geldi Hasan, herkesin zor dediği askerliğe bazen bitmese dediği bile olmuştu. Biliyordu anasını, nereden çıktı bu evlilik diyecekti ama gönüldü bu işte durmuyordu.

Sabah erkenden indi İstanbul’ a. Denizin kenarında bir çay içti, simidini paylaştı martılarla. Sallana sallana gitti evine. Anası kapıda karşıladı. Pek güzel bir karşılama olmuştu. Eniştesi bile sarılıp hoş geldin demişti. Sevmiyor değildi enişteyi, yıllarca zoruna gitmişti lafı, sözü, yeri geldiğinde dayağı. Aklı ermeye başlayınca anasını banyoya alışına da fena içerlemişti lakin o da herkes gibi susmaktan yana kullanmıştı tercihini.

Sakine ’ nin ayakları yere basmıyordu sevinçten. Ev aramaya başlamalı bir yandan diyordu, almıştı son iki yıldır taksitle biraz eşya, oğlanın haberi yoktu, bilse nasıl sevinecekti kim bilir? İş bulana kadar sadece benim emekli maaşım olacak, onla da anca geçiniriz, eşyayı önceden ayarlamak lazımdı. Elinden geldiğince almıştı bir şeyler. Gelinlik kız gibiydi, kap kacakları, yorgan, nevresimleri seçişi. Pahalıdan yana bakmamıştı hiç , hem ucuz hem güzel olsun diye uğraşmıştı.

Hasan ikinci gün gördü Gönül’ ü. Özlemişlerdi birbirlerini. Öpüşüp koklaştılar bir süre. Sonra konu açıldı. Hasan bugün yarın konuşurum annemle diyordu sen de bir yandan söyle sizinkilere. Ama daha en önemli konuyu söyleyememişti kıza. Anamla oturacağız diyememişti bir türlü. Bu nasıl bir sıkıntı idi onun için, her iki kadında- çok sevdiği iki kadın da- karşı çıkacaktı birbirinin istediğine. Hallederim zamanla alışırlar birbirlerine anlarlar beni diye rahatlatmaya çalışıyordu kendini.

Ayakları geri geri gidiyordu, istemiyordu bir yandan eve varmak öbür taraftan Gönül’ ün hayali geliyordu gözünün önüne , çözmem lazım bu işi diyerek gayretle yürümeye devam ediyordu.

Sakine’ de heyecanlıydı, bu akşam konuşacaktı oğlanla ev aramaya başla diyecekti. Başı bile ağrımıyordu son bir haftadır. Keyifliydi, şakalar yapıp duruyordu sağa sola. Yıllarca dayanmıştı ama gelmişti artık güzel günler. Hasan kapıdan girince mutlulukla yüzüne baktı, gözlerini kaçırdı oğlan, hissetti, başına ağrı yavaştan girmeye başlamıştı. Yemeğimizi yiyelim öyle dedi, durdu duramadı , bu oğlan da bir şey var ya hadi hayırlısı, kuruntu yapıyorum ben ne olacak sanki. Ağrıyordu başı hafiften.

İkisi de doğru düzgün bir şey yemedi. Enişte bile fark etmişti ortamdaki gerginliği ama sallamadı.

-Sakine kız bir rakı koy bana dedi her zamanki koca sesi ile ,

-Zıkkım iç dedi Sakine ‘ de her zamanki gibi.

Mutfakta rakıyı koydu Sakine bir yandan ben de mi bir yudum alsam şu meretten, derdi kasveti atarmış ya neyse , ne derdim var ki benim, en güzel günüm. Yürüdü salona doğru , içkiyi adamın önüne koydu, oğlana seslendi, odaya gel diye.

Bu oğlanda bir şey var ben biliyorum ama hayırlısı, Hasan girdi kapıdan, anası yatağın altındaki sandıktan bir şeyler çıkarıyordu. Göz ucuyla baktı, bu saatte temizlik mi yapacak , nereden çıktı bu, arkası dönükken söyle kurtul Hasan, kaçışın yok artık bundan, söyle bitsin.

- Ana bir kız var, adı Gönül, biz birbirimizi seviyoruz.

Sakine’ nin başına bıçaklar saplandı, kulakları uğuldadı, tansiyonum çıktı, yanlış duyuyorum, oğlan daha salonda ben hayal görüyorum. Döndü baktı, Hasan yüzüne korku ile bakıyordu, avaz avaz bağırmaya başladı.

- Ne kızı , benim anan , eşyalarımız, evimiz olacak peş peşe sıraladı sözcükleri ve artık anlamlarını yitirdi sonunda söyledikleri, mırıldanıyordu ya da inliyordu.

Hasan , anlamadı ne olduğunu, ne dediğini de anlamadı anasının. Bayılıp kalmıştı , koştu bir yandan anasına, bir yandan salona.

Sakine gözünü açtığında herkes başındaydı, Hasan yoktu, kafasını çevirdi, köşedeki koltukta oturmuş, başını ellerinin arasına almıştı. İçi yanıyordu kadının, bunca yılın hayalleri hepsi uçup gidecek miydi? Tanımadan nefret etti kızdan. Oğlunu almıştı elinden. Hayallerini, evini, eşyalarını, yıllarını, umutlarını. İstemez beni bu kız, hoş ben de onu istemem ya benim o evin hanımı o değil. Anasına değişmez ya bu oğlan , hakkımı helal etmem vazgeçer sonunda. Direnmeliyim, kabul etmem olur biter. Kırmaz beni oğlum, helal etmem sütümü. Başı ağrıyordu, çok şiddetliydi ağrı ,biliyordu kaybettiğini aslında içten içe, kazansa bile kaybedecekti ama direniyordu, direnecekti de.

Hasan ağlıyordu artık saklamadan gözyaşlarını, teyzesi anlatmıştı anasının o askerdeyken aldıklarını, yaptıklarını, hayallerini. Sıkışıp kalmıştı, boğuluyordu, sevdası kilometrelerce uzaklaşmıştı sanki, onun da içi yanıyordu. Anasına kıyamazdı, kendine kıyacaktı yolu yoktu. Kavruldu yüreği ama yoktu çaresi. Göz göze geldi anasıyla, o an Sakine’ nin ana yüreği kıyamadı yavrusuna. Bakışlarındaki acıya, çaresizliğe. Bitmişti her şey artık dönüş yoktu.

Olsun dedi varsın olsun, yaşamın planı bu sana mı soracak ne yapacağını, sevmiş oğlum , kalan günlerim de bana hep böyle bakacağına, alsın sevdiğini, ben buraya alıştım zaten başka evde oturamam ki, uzattı elini oğluna, aldı yanına, kucakladı. Anladı Hasan sevdiğine kavuştuğunu o anda anladı.

GUNSELİ DÖNMEZ