Pazar, Ekim 07, 2007

Nüfuz Etmezse


Buluşursunuz yeni bir tanışıklıkla. Doğal olur. Kimin ilk hareketi yaptığının sonraları hiç hatırlanmayacak olduğu, ancak bir “yeniden deneyelim” ayrılık devresinde belki eski güzel günlerin hatırına birbirine hatırlatılabilecek, rahat bir yakınlık kurulmuştur. İlişki sanki hep ordaymış da sen kendini bu evveliyatı fark eder bulmuş gibisindir. Eksikliğinin ne olduğunu da sanki sonsuza kadar unutursun… Söz sendedir. Dinleyen biri varsa İki kişi çok güzel anlaşmaktadır. Anlatır da anlatırsın bir sürü şakana birlikte gülersiniz. Dışarıda dışa dönük haline bayıldıkça sen de kendi halini böyle seversin. Devam edersin o hoşnutlukla. O dinledikçe ve sen anlattıkça aynı fikirlere sahip olursunuz ikiniz de. Kafanız çok uymuştur. Bu uyuşuk kafalarla ayrılırsınız sonra görüşmek üzere… Kısa bir süreliğine herkes kendi hayatına veya yalnızlığına veya işine gücüne veya aranızda geçen konuşmaların aktarılabileceği ya da aktarılamayacağı arkadaşlarının yanına döner. Bu kısacık ayrılık süresinde, dönülen yer neresi olursa olsun, hangi ortamda kiminle ne konuşursa konuşsun, dinlemede kalmış olanın, kendine ait bir hikâyeyle konuşmaya karşılık verme sırası geldiğinde, alıntıladıkları da işte o buluşmanızda birlikte güldüğünüz ve artık yaptığında onun olan şakalara gelir dayanır. Konuşma sırası ona geldikçe o hep seni konuşur. Hatta ortak arkadaşlarınız varsa onun senin küpen yerine kendi kulağına dokunuşuna, senin dudağını büzüşüne, senin kaşlarını şaşkınca kaldırmana güler içinden. Veya o öyle sana has bir sözü kullanmıştır ki cümlenin en uygun yerinde, duyan bir başkası, buluşmanız sırasında konuşanın sen değil de o olduğunu, hatta senin de tüm bunları ondan öğrendiğini, senin onun vasat bir kopyası olduğunu veya senin ona ait olduğunu, sanabilir.

Bunun uzun süren dostluklarda görüldüğüne sıkça rastlansa da, sevgililik hali korkarım sanılandan biraz daha karmaşıktır. Mesele, konuşan kişinin, Dinleyenin sessiz kalmasında kendi sesinin yankılanışını, sanki duymayı beklediği cevaplar olarak almasında saklıdır. Bu yalan değildir, kandırmaca da değil. İtiraz gelmiyorsa ve Dinleyen durup dinlemeye devam ediyorsa büyük bir memnuniyetle, anlatılanları kabul ettiği, onayladığı ve benimsediği de pekâlâ varsayılabilir. “Bir keresinde birini aldatmıştım” sözüne karşılık susması “aa öyle mi hayatım şu tesadüfe bak ben de” diye anlaşılabilir mesela. Ya da “evde tuvalete girdiğinde kapıyı kapatıyor musun? Ben hiç kapatmam da” sorusunun yine konuşan tarafından cevaplanmış olması zaten başlı başına dinleyenin vermeye mecbur olduğu bir cevaptır. Konuşmanın gidişatı “Hiç tanımadığın biriyle buluşmaya gittin mi?”, “Hiç bir erkekle/kadınla birlikte oldun mu?”, “Tek gecelik ilişki yaşadın mı?”, “Evde yalnızken çıplak dolaşır mısın?”, “Hiç grup seks yaptın mı?” gibi ne kadar toplumsal kabul görmeyen gizli sır varsa hepsini teker teker sormaya varabilir. Bu soruların ve sorulara “verilen cevapların” gizlilik derecesi ne kadar yakınlaşma istenildiğine bağlı olarak değişmektedir. Elbette bu kadar dobra dobra dile getirilmez de başka kültürel iletişim kanalları üzerinden konuya değinilir daha incelikli olarak.

Soruların kişiden kişiye değişiklik göstermesi ve en kabul görülmeyesicelerinin tamamen gelişigüzel bir şekilde dergilerdeki ve gazete eklerindeki uyduruk testlerden akılda kaldığı kararınca alıntılanması dışında buraya kadar yadırgatıcı pek bir şey de yok aslında. Ne konuşuyorsam böyle? Bir soluklanıp, şu sudan bir yudum alıp devam edeyim. Ve asıl kafayı bozan her neyse ona geleyim. Şöyle: dinleyen kişinin kabul sınırlarını 2 kişinin o zaman diliminde birlikte kapladıkları alan çizer. Uyuşuk kafasıyla bir sonraki görüşmeye kadar ayrılıp da kendi yalnızlığına daldığında, şimdiye kadar onu oluşturmuş olan diğer kişilerin onun hayatında Konuşandan daha az ya da daha fazla etkili olup olmadığına bağlıdır kısa diye yukarda nitelediğimiz ayrılığın “görüşmek üzere” mi olduğu.

Diğer kişiler tanımı yaklaşık olarak 1 Anne + 1 Baba + (1 Sevilen+5 Nefret Edilen) Öğretmen + 5 Eski Sevgili + (5 Eski+10Yeni) Arkadaş + 1 Patron + (2 Sevilen+1 Nefret Edilen+6 His Duyulmayan) İş Arkadaşının sayısal olarak toplamından oldukça farklıdır. Bir kere kişilerin toplumun hangi sosyo-ekonomik katmanında durdukları farklıdır. Sonra bu kişilerin toplamdaki ağırlıkları farklıdır. Bunların içinde Anne en ağırlıklı olanıdır veya 1 Patronun ağırlığı 5 Eski Arkadaş’tan fazladır mesela. Gibi! Burada bir küçük açıklama yapmakta yarar var: Hesaplama yapılırken din ve devlet işleri birbirine karıştırılmamış ve bu hesaba katılmamış, kişinin tüm bunlardan bağımsız olduğu varsayımıyla yola çıkılmıştır.

Dinleyenin Konuşandan beklentisi şudur: Diğer kişilerin ortak aklından daha fazlasına sahip olması. Madem konuşuyordur, o zaman kendisinin hayatı boyunca baş etmek zorunda kaldığı bu kollektif güçle baş edecek akla, güce, cesarete, hünere sahip olması Konuşandan beklenir. Örneğin, her birinin ağırlığı 1 Babaya göre düşük olanlardan 10 Yeni Arkadaş’ı ele alalım. Dinleyenin kendi yalnızlığına değil de şaşıp yanılıp bunlardan bir ikisinin yanına döndüğünü düşünelim. Bu durumda Dinleyen ister istemez bu bir iki kişinin tamamen kendi kısacık kişisel tarihi deneyimlerinden yola çıkarak kendi ilişkileri hakkındaki yorumlarını dinlerken, o da kendine pay çıkarıp Konuşanla bir kıyaslama yapacaktır. Herhangi bir ilişki hakkındaki en alakasız şikâyet mesela alakasız bir noktasından Dinleyeni yakalayabilir böyle bir durumda. Şikâyete konu arızayı kendi ilişkisinde de arar. Genellemelerden yola çıkarak da çoğunlukla o arızayı bulur. Acı olan Konuşanın o an orda bulunup da buna hadi savunma yapma tenezzülü de demiyim de gülememesi olabilir belki.
DİLEK DALAKLI